Son zamanlarda kripto para birimleri ile ilgili devletler tarafından gerek olumlu gerek olumsuz adımlar atıldığına ve açıklamalar yapıldığına şahit oluyoruz. Olumlu yorumlar ve adımlar bizim gibi kripto para sektöründe olanların yüzünü güldürüyor. Olumsuz yorumların ve adımların ise ben bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Çünkü Çin ve Rusya örneklerine bakıldığında ilk başta negatif adımların geldiğini ve sonrasında bu görüşlerin yavaş yavaş değiştiğini görüyoruz.
Devletlerin de insanlar gibi birer kişilikleri olduğu ve temelde devletleri insanların yönettiği düşünüldüğünde, bilinmeyen bir şeye karşı önce engelleyici tavır sergilenmesi ve araştırmaların ardından öğrenme gerçekleştikçe tavrın değişmesi açıkçası beni çok da şaşırtmıyor.
Nasıl ki tanımadığımız kişilere karşı önce mesafemizi koyuyoruz ve tanımaya başladıktan sonra eğer bizim için bir tehdit oluşturmuyorsa ya da bize bir zararı dokunmayacaksa mesafeleri aşamalı olarak kaldırıyorsak, devletlerin de şu anki durumunu biraz buna benzetiyorum. Hatta hepimizin “İlk gördüğümde hiç sevmemiştim ama tanıdıkça dost olduk” dediği birisi mutlaka vardır…
Devletler Artık Kripto Paraları “Görüyor”
Aslında belki de devletlerin kripto para birimlerine yaklaşımlarını Gandhi’nin şu sözü en iyi şekilde açıklıyor: “Önce seni görmezden gelirler, sonra seninle alay ederler, sonra seninle savaşırlar, ondan sonra sen kazanırsın.”
Devletler ilk başlarda Bitcoin’i ve kripto para birimlerini görmezden geldiler. Çünkü ilk başlarda Bitcoin’in ne olduğu bilinmiyordu ve daha da kötüsü bir “sanal para” olarak nitelendiriliyordu. Gerçi hala Bitcoin ve kripto para birimlerini “sanal” terimi ile nitelendiren çok fazla isim ve yayın var. Ancak o dönemde Bitcoin’in gerçekten ne olduğu bilinmiyordu ve gelip geçici bir şey gibi düşünüldüğü için araştırma zahmeti bile gösterilmiyordu.
Bu noktada Bitcoin ve kripto para birimlerinin neden “sanal” olarak nitelendirilmemesi gerektiğine değinmek istiyorum. Bir varlığa sanal dediğimiz zaman o varlığın gerçek hayatta yeri yokmuş gibi anlaşılıyor. Ancak Bitcoin, gerçek hayatta yeri olan, günlük ödemelerde kullanılma imkanı olan ve artık günümüzde yeni bir iş alanı haline gelmiş bir varlık. Dolayısıyla Bitcoin’i ya da diğer kripto para birimlerini “sanal” olarak değerlendirmek doğru değil.
Konumuza geri dönersek, insanların Bitcoin’e olan ilgisinin artması ve aslında Bitcoin’in gerçekten neleri değiştirmeyi hedeflediği, insanlara ne verebileceği ve küresel ekonomik alanda neleri değiştirebileceği anlaşılmaya başladıktan sonra devletler Bitcoin’e “bakmaya” başladı. Ancak devletler Bitocin’i hala görmezden geliyorlardı. Çünkü Bitcoin ve kripto para birimleri bir süre devletler için tehdit olarak algılandı ve tehdidin görmezden gelinerek yok olabileceği düşünüldü.
Bitcoin’in artık görmezden gelinemeyecek bir hal alması ile de devletler Bitcoin’i önce engelleme yoluna gittiler. Çünkü tehdit olarak algıladıkları bir varlıkla başa çıkmanın en kestirme yolunun engellemek ya da yasaklamak olacağı düşünüldü. Aslında devletler bunu sadece Bitcoin için değil farklı varlıklar ve alanlar için de yapıyor. Örneğin; ülkemizde UBER önce görmezden gelindi sonra yasaklandı ve daha sonra sistem anlaşılmaya başlayınca UBER kazandı…
Peki, neden Çin ve Rusya şu anda özellikle dijital para gelişmelerinde en ön saflarda yer alıyor? Çünkü Bitcoin’i ilk görmezden gelen, ardından ilk yasaklayan ve yasakla birlikte Bitcoin’in önüne geçilemeyeceğini anlayan ve sonrasında bir savaş içine giren ilk ülkeler Çin ve Rusya oldu. Hala Çin ve Rusya da Bitcoin’i tamamen özgürleştirmiş değil ama savaş aşamasının sonuna gelinmiş olabilir. Türkiye ise henüz yasak aşamasında ve savaş aşamasının başında.
Bu noktada hemen hemen tüm dünya artık Bitcoin’e sadece bakmıyor görmeye de başladı. Gerek yasaklama adımları gerekse de yavaş yavaş benimseme adımları ile Bitcoin artık ülkelerin gündemlerinde ana konulardan biri haline gelmiş durumda.
Bitcoin ve Devletlerin Savaşı
Bunlara ek olarak yine insan psikolojisinden devam etmek istiyorum. Kişi, önem vermediği birini görmezden gelir, önem vermediği kişinin kim olduğunu merak etmez ve onunla tartışmaya dahi girmez. Yani savaşmaz.
Ne zaman birine önem vermeye başlarız o zaman ona laf anlatmaya çalışırız ve gerekirse savaşırız, o zaman o kişinin bizim için bir önem ifade ettiğini söyleyebiliriz. Benzer şekilde devletler de önem vermedikleri konuları görmezden gelirler, savaşmaya değer görmezler ve deyim yerindeyse o konuyu es geçerler.
Dolayısıyla günümüzde geldiğimiz noktada devletlerin Bitcoin ile bir mücadele içinde olması her ne kadar sancılı süreçlere gebe olsa da Bitcoin’in artık küresel, ulusal ve uluslararası anlamda önem kazandığını gösteriyor. Devletler bu sebeple Bitcoin’e saldırıyor, yasaklıyor ya da düzenleme yönünde adımlar atıyor.
Devletler ve Bitcoin’in mücadelesinde hiçbir sorun olmadan Bitcoin’in galip geleceğini düşünmüyorum. Zaman zaman sorunlar yaşanacak, belki Bitcoin yara alacak ya da devletler ve ileri görüşlü kişiler ayrı düştükleri için devletler yara alacak. Ayrıca bu konu muhtemelen 3-5 ay içinde de tatlıya bağlanmayacak. Ancak ben eninde sonunda bir ateşkes anlaşmasının imzalanacağına ve Bitcoin ile masaya oturulacağına inananlar arasında yer alıyorum.
Bu noktada aslında devletler de işi bilen kişilerle görüşüp, Bitcoin’i anladıktan sonra aldıkları kararlar karlı çıkacaklar. Çünkü dünyaca ünlü ekonomistlerin de belirttiği gibi Bitcoin konusunda önce adım atan devletler bundan bir yıl sonra büyük avantajlar elde etmiş olacaklar.
Sadece Fiyat Bazında Değerlendirmeyin
Bunlara ek olarak Bitcoin’in ya da kripto para birimlerinin şu anda özellikle kolay yoldan para kazanmak isteyenler tarafından sadece fiyat bazında değerlendirildiğini görüyorum. Bana gelen sorular da genellikle “hangi kripto para artacak, Bitcoin’e para yatırsak ne zaman iki katına çıkar, şu coin artacak diyorlar ne yapalım” minvalinde.
Ama ben “Bitcoin nedir biliyor musun? Bitcoin neden artıyor biliyor musun? Bahsettiğin coin’de neden fiyat artışı yaşanacak?” diye sorduğumda yanıt alamıyorum. Açıkçası yukarıdaki gibi sorular geldiğinde de “Kendin bak, gör, araştır. Ben sadece sana neyin ne olduğunu anlatabilirim” diyerek işin içinden sıyrılıyorum. Çünkü sonrasında “Seni dinledik battık” gibi tavırlarla karşılaşacağımı biliyorum. Bu sebeple de öncelikle devletlerin işin ehli kişiler ile masaya oturması gerektiğini ve önce yasaklamak sonra öğrenmektense, önce öğrenme adımının atılması gerektiğini düşünüyorum.
Bu noktada Türkiye’de atılan son adımlara bakıldığında, “Önce bir yasak getirelim sonra gidişata göre bakarız” tavrının sergilendiğini görüyoruz ve ne yazık ki bu şekilde önümüzdeki yıllarda çok büyük gelişmeler yaşanacak bir alanda geri planda kaldığımızı düşünüyorum.