Şöyle bir düşünün: Salgın günleri bitmiş, deniz kıyısında ya da bir piknik alanında oturuyorsunuz, elinizde çayınız ya da kahveniz, etrafta insanlar birbirlerine korkmadan, çekinmeden sarılıyorlar… Bunlar gerçekten özlediğimiz manzaralar.
Birde şu açıdan bakalım: Açık havada oturmaya giderken aldığınız kahvenizin parasını cep telefonunuzdaki dijital cüzdanınızdaki kripto para ile ödeyerek satın aldınız ve dünya dijitalleştiği için artık nakit taşımıyorsunuz…
Film Gibi Ama Gerçek
Yukarıdaki gibi hayatların bir bilim kurgu filminde gerçek olabileceği ama bizim gerçek hayatta yaşadığımızı düşünebilirsiniz. Nitekim bilim kurgu filmlerinde 2020 yılı uçan arabaların, vücuda takılmış chip’lerin ve teknolojinin yılı olarak tasvir ediliyordu. Ama gel gelelim biz 2020 yılında hijyen kurallarından, insanlara saygıdan ve hayatta kalmak için çabalamaktan bahsediyoruz. Senaristler öngörülerini biraz erken bir tarih için filmleştirmiş olabilir mi? Ya da uçan arabalar olmasa da bir adım adım dijital bir on yıla gidiyor olabilir miyiz?
Aslına bakarsanız koronavirüs salgınında da ben şahsen bir filmde yaşıyor gibi hissediyorum zaman zaman. Markete gittiğimde alınan önlemler, sokaklarda mecburiyet dışında kimsenin olmaması ve hastanelerin kalabalık hali bana bir senaryoyu oynuyormuşuz gibi hissettiriyor bazen. Yani her iki durumda da olağanüstü bir halin içindeyiz.
Dünya bir yandan salgının sağlık açısından etkilerini azaltmaya ve insanları korumaya çalışırken bir yandan da ekonomik, sosyal ve psikolojik problemlerle uğraşıyor. Yani dünya her açıdan çok zor durumda. Bu koşullarda herkesin dile getirdiği tek bir şey var: “Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”
Öğreniyoruz, Mücadele Ediyoruz, Dijitalleşiyoruz
Koronavirüs Çin’de görüldüğünden bu yana aslında tüm dünya olarak virüsle mücadele ederken bir yandan öğreniyor bir yandan da dijitalleşiyoruz. Bununla beraber sadece virüsle değil ekonomik ve psikolojik sorunlarla da mücadele ediyoruz.
Bu sorunlar içinde tüm dünyayı etkileyen en büyük unsurun sağlıktan sonra ekonomi olduğunu dile getirmek yanlış olmaz diye düşünüyorum. Hükümetler vatandaşlarının refahı için sürekli farklı adımlar atıyor ve çoğu ülke vatandaşlarına para yardımı yapıyor. Ama yapılan yardımların ileride nasıl bir çöküntüye yol açabileceği pek de düşünülmüyor gibi geliyor bana. Çünkü şu anda herkes yalnızca günü kurtarmaya odaklanmış durumda.
Bu arada yardımların vatandaşlara ulaştırılmasının 2 ile 3 hafta gibi bir süre alacağından bahsediliyor ve günümüz teknoloji koşullarında insanların yardım için bu kadar bekletilmesi zaman kaybından başka bir şey değil.
Dolayısıyla bu sebeple Amerika’nın dijital dolar ve dijital cüzdan üzerinde çalışmaya başladığını ortaya çıkan haberlerden öğrenmiş olduk. Dijital dolar, gerçek kripto para fikrinin belki de çok ufak bir kısmını yansıtıyor. Çünkü paranın kontrolü hala devletin elinde ve parayı hala bankalar yönlendiriyor. Ama bunun bile bir başlangıç olduğunu düşünüyorum.
Öte yandan Çin’in başını çektiği bazı ülkeler merkez bankası dijital para birimleri (CBDC) üzerinde çalışıyor ve Çin’in bu konuda sona geldiği biliniyor. Ülkelerin piyasaya süreceği bu CBDC’ler de tam anlamıyla kripto paraları yansıtmayacak. Ama bu adımların tümüne bakıldığında dijitalleşmenin başladığını görüyoruz.
Dolayısıyla salgın döneminde olabildiğince sağlığımızı korumaya çalışırken bir yandan da ciddi anlamda farklı şeyleri öğreniyoruz, belki de daha önce hiç olmadığı gibi bir mücadele içindeyiz ve tam anlamıyla dijitalleşmeye ilk defa bu kadar yakınız…
Öğreniyoruz, mücadele ediyoruz, dijitalleşiyoruz… Bu sebeple de salgından sonra “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”…