ICO’lar paranın ve ekonominin geleceğini nasıl etkiler? Dünyada en çok satılan kitaplar listesine girmiş ‘’13 Bankacı’’ kitabının yazarlarından Simon Johnson bu sorunun yanıtını tarihsel bakış açısı yaratarak arıyor. Johnson MIT Sloan Yönetim Okulu’unda girişimcilik profesörü olarak görev alıyor.
H.G. Wells’in 1913 yılında yazdığı ‘’The World Set Free’’ (Özgürlüğüne Kavuşmuş Dünya) teknoloji hakkında birtakım tahminler içeriyordu. Kitap 1914 yılı başlarında yayımlandı. Yazar hava araçlarının savaşlarda kullanılmasının önemine dikkat çekerken, orduların bu teknolojiye nasıl uyum sağlayabileceğini sorguluyordu. Kitabın daha etkileyici kısmı ise Wells’in atom bombalarının sivillerin olduğu bölgelere atılabileceğini ve bunun dünyayı derinden etkileyeceğini tahmin etmesiydi.
Wells’in öngörüsü 1. Dünya Savaşı öncesi kısıtlı, temel radyoaktivite ve atom yapısı bilgisine dayanıyordu. Bu kısıtlı bilgiyle bile korkunç derecede yıkıcı şeylerin yapılabileceğini görmüştü. Şimdiden geçmişe baktığımızda sanki bunun olacağını kestirmek kolay gibi görünebilir, ancak Wells’in kitabından 20 yıl sonra bilim adamları zincirleme tepkinin nasıl yaratılabileceğini keşfetti. 1998 yılında, takvimler 2018’i gösterdiğinde kripto paraların olacağını ve kripto para dünyasının şu anki hale geleceğini kaç kişi tahmin edebilirdi?
Tabii ki Wells birçok ‘’detayda’’ yanılıyordu. Gelecek bir teknolojiyi tahmin etmeye çalışan herkes ufak tefek şeylerde yanılır. Asıl ilginç soru ise şu; Eğer büyük değişimleri tahmin edebiliyorsak, en azından teknolojinin gelişeceği yönü tahmin edebilir miyiz? Blockchain tabanlı token’ların hayatımıza ne zaman nüfuz edeceğini ya da büyük değişimin hangi noktada yaşanacağını bilebilir miyiz?
Bildiğimiz şey ise bu teknolojinin sosyal ve ekonomik değişimleri şimdiden tetiklemeye başladığı: ICO’lar yeni bir token’in geleceğini şekillendiriyor ve ekonomik değişimlerin yolunu açıyor. ICO düzenlemeleri hakkında birçok tartışma bulunuyor, menkul kıymet sunup sunmadığı, yasalara göre ne konumda olduğu ve SEC’in olaya karışması gibi konular gündemde yer ediyor. Yasal olarak incelenmesi ayrı bir konu.
Token satmaya çalışan ICO tanıtımları genel olarak token’ları yatırım aracı olarak değil, oluşturulacak sistemde kullanılacak ürünün ön satışı olarak pazarlar. Bu sistem fon toplama dinamiklerini derinden etkiledi. Düz mantıkla bakılırsa şu amaçlanıyor: Birileri, başkalarına yararı olabilecek bir teknoloji geliştiriyor, bu teknolojinin yatırımcıları ve ilk kullanıcıları teknolojiyi geliştirmek için kullanılacak fona katkıda bulunuyor. Ayrıca yatırımcılar gelişim aşamasında olan bir ürüne para vererek risk almış oluyorlar. Böylece bu risk yatırımcılar ve kurucular arasında bir bağın oluşmasını sağlıyor. Ardından teknoloji geliştirilip piyasaya sürülene kadar kişiler ve firmalar ekonomik ilişkilerine devam ediyor. ICO’lar fonlama için kurucular ve yatırımcılar arasında doğrudan bir bağ kurmuş oluyor, bu da devrim niteliğinde sayılabilir.
Tarih tekerrür eder
19. yüzyılda sanayi devriminin ardından Avrupa ve Kuzey Amerika’da birçok demir yolu yapıldı. Bununla birlikte ülkeler kendi yasamalarını yapmaya başladı. Kurulan şirketlerin hisseleri çeşitli yollarla alınıp satıldı. Tabii ki demir yolu şirketlerinin rekabetinden doğan birçok sıkıntı zor yolla öğrenildi. İlk yıllarda önlem alınmadığı için çok sayıda insan tren kazalarında hayatını kaybetti. Diğer yandan gücün tek ele toplanması kaçınılmaz oldu, böylece tek dev şirket fiyatları yükseltebiliyordu. Bununla bağlantı olarak makro ekonomik zararlar oluştu.
Tarih biraz daha ilerlediğinde daha yumuşak özel sektör girişimleri olmaya başladı -anonim şirketleri- ve bu girişimler elinde sonunda hükümet tarafından destekleniyordu. Şirketler tarafından verilebilecek olası zararlar yasal cezalandırmayla ve sendikalar sayesinde azaltıldı. Aynı zamanda fiyatlar yasalar aracılığıyla sınırlandırıldı.
1907’den sonra kimse tamamen özel mekanizmaların panik ortamında çöküşü durdurabileceğine inanmadığı için merkez bankası kuruldu. 1929 yılında yaşanan büyük ekonomik buhrandan sonra da menkul kıymetlerde düzenlemeler yapıldı.
Peki, ICO’ları demiryolu girişimlerine mi, sonrasındaki özel girişimlere mi ya da ikisinin bir karışımı olarak mı değerlendirmeliyiz? Henüz bu konuda sınırlar çizilebilmiş değil, şunu söyleyebiliriz ki ilk aşamalarında bulunan projeler için fon toplamak oldukça meşakkatli bir iş. ABD’den örnek verirsek sadece Silikon Vadisi, Boston ya da New York’ta bulunan yatırım firmaları fon toplamanın çarkını döndürüyorlar.
Peki ya büyük şehirlerden uzak insanların güzel fikirleri ne olacak? İnsanlar biraz risk alıp desteklediği fikirlere yatırım yapmak isteyebilir. Şu anki sistemde çok parası olanın yaptığı yatırım önemsenir, bunun yerine insanların ortak düşünlerine değer verilirse daha iyi yarınlar bizim olabilir. Öte yandan iyi bir fikrimiz varsa ve büyük firmaların önemsemediği bir ‘’konu’’ ele almışsak, bu fikri hayata geçirmek için parayı elinde tutan şirketlere neden bağımlı kalalım?
Geleneksel yatırım fonlarına katılmanın önüne engeller konuldu, bunun nedeni orta ya da uzun vadede sürekliliği olan büyük gelirlerin elde edilmesi. Tabii ki bu fonlara katılabilmek için çok fazla para lazım ve bu fırsat herkese sunulmuyor.
ICO’lara dair birçok sorun olduğunu da göz ardı edemeyiz. Geçmişte onlarca dolandırıcılık vakası yaşandı. Kötü yönetimin ya da kötü fikrin sonucunda yatırımlar boşa gitti. Olgunlaşan piyasa şartlarında riske ettiği her şeyi kaybedenler oldu. Riskleri öne sürerek İngiltere Bankası yöneticisi Mark Carney ve Uluslararası Ödemeler Bankası yöneticisi Agustin Cartens kripto paraları eleştirdi. Konuşmalar birbirinden farklıydı ve ikisi de iyi inşa edilmişti. İki yönetici de paranın geleceğini, kendi para tanımlara göre değerlendirdi. Geleneksel finansın geleceğine inananlar varsa bu konuşmaları bastırıp yanında taşıyabilir. Oscar Wilde’ın dediği gibi ‘’Seyahat ederken günlüğümü yanımdan ayırmam. Trenle bir yere giderken sansasyonel şeyler okumak önemlidir.’’
Ya da H.G. Wells okuyabilirsiniz.
Yeni bir fon toplama şeklinin geleceğinin olmadığını söylemek, radium’un özelliklerini 1898’de duyup ‘’pek bir işe yaramaz’’ diye yorumlamaya benziyor. Radyoaktif elementlerin yarattığı sağlık ve diğer sorunları düşünüyorsanız haklısınız. Bu zararları Carney ve Carstens konuşmalarında iyi tanımlıyorlar.
Wells’e göre yeterince derin bir teknolojik gelişmenin sosyal yapıyı değiştirmesi kaçınılmazdır. Bununla birlikte başarılı şirketlerin kaderi de değişebilir. Bütün bu etkileri tahmin etmesi oldukça zor olabilir, değişimi aceleye getirmemek gerekiyor. Ani değişimlere alışılması zor, böyle düşünmek için birkaç nedenimiz var; örneğin ICO’lar sonucu ortaya çıkan kurumların etkilerini henüz görmedik.
Diğer yandan düzenleyici kurumların yatırımcıları korumak için gelişimlere hassas yaklaşması gerekiyor. Düzenlemeler sonucunda daha merkezsiz ve daha ucuz fon toplama fırsatı sağlanırsa buna şaşırmamalıyız. Finansal dünyanın kapılarını tutanlar üzerindeki baskı giderek artabilir. Ne olursa olsun inişli-çıkışlı bir döngü beklemeliyiz. Modern dünyada teknolojik gelişimlerin olgunlaşma, sağlamlaşma ve sonunda etki etme evrelerinden geçmesi olağan karşılanabilir.
Olacakları tahmin etmek
Yanıtlaması en zor sorulardan bir tanesi şu: Riskli ve büyük işlere yatırım yapmak kolaylaşacaksa, bu tam olarak ne zaman gerçekleşecek? En iyi fikir güçlü görüşleri takip etmek olabilir. H.G. Wells enerji üretimi, taşımacılık ve askeri anlamda yaşanabilecek gelişimleri doğru tahmin etmişti ancak büyük ülkelerin ve sıkı yönetimlerin işin içine karışmasıyla hızlı geliştirmeler olacağını kestiremedi. Bildiğiniz gibi Manhattan Projesi binlerce insanın hayatını etkiledi, Çernobil gibi bir facia yaşandı.
Wells eğer dünyada önder bir ülke nükleer teknolojinin yıkıcılığını kullanırsa bütün ülkelerin nükleer gücü olacağını öngörmüştü, yanıldı. Bu örneği ICO ve ekonomi ile örtüştürürsek, birçok ülkenin finansal yenilikleri yetkililer tarafından oligarşik nedenler ile reddedileceğini söyleyebiliriz. Sonunda bazı zengin ülkeler -sadece ABD olmak zorunda değil- fon toplamada değişikliklere gidecek ve şirketlerin yönetimi kökten değişmiş olacak.
İlk olarak özel bilgilerin korunması ile alakalı gelişimlerde bulunulması gerekiyor. Finansal raporlar anlaşılabilir olmalı ve piyasalardan nasıl bilgi alınacağı, bu bilgilere nasıl tepki verileceği açıkça belirtilmeli. Ayrıca ‘’akredite yatırımcı’’ tanımı değiştirilmeli. Örneğin yirmili yaşlarında bir yatırımcı teknolojiyi daha uzun süre kullanabileceği ve daha çabuk adapte olabileceği için geleceğe dair yatırımlara yönlendirilmeli.
Gelişmelerin hiçbiri sektörün bir anda değişebileceğini ve fon toplamanın farklılaştığı bir dünyanın yakın olduğunu göstermiyor. H.G Wells ülke yönetimleri konusunda fazla iyimserdi, biz de aynı hatayı yapmamalıyız. Paranın girişimler ile buluşup, bu girişimleri destekleme yolu değişti ve değişmeye devam edecek.